Hukukçular İçin Kitap Önerileri
Avukat adayı hukuk öğrencileri için adalet ve hukukla ilgili kitap ve roman tavsiyeleri.
Platon – Sokrates’in Savunması
Sokrates’in Savunması ünlü filozof Platon’un öğretmeni olan Sokrates’i idama götüren olaylar ve yargılama sürecini anlatan kitaptır. Atina halkı tarafından dinsizlik ile suçlanan Sokrates’in kötü, yalancı olduğu ve özellikle öğrencilere ders verdiği ve onların aklını karıştırıp yanlışa yönelttiği iddia edilmektedir. Ancak Sokrates her zaman kendisinden bilgili olanı aramış ve en sonunda ne kendisinin ne de bir başkasının bilgili olduğu sonucuna varmıştır. Onun kimse ile paylaşacak bir bilgisi yoktur. Diğerlerinden ise tek farkı bilgili olmadığını farkında olmasıdır.
Kitap Euthyphron, Savunma ve Kriton’dan oluşan bir üçlemedir. Mahkemeden öncesini Euthyphron, mahkeme sürecini Savunma ve mahkeme sonrasını Kriton anlatmaktadır. Diyaloglar halinde ilerleyen eserde Soktrates’in idama korkmadan gittiğini, ölümünü öngören hükmü soğukkanlılıkla karşıladığını görmekteyiz. Çünkü Sokrates yalnızca Tanrı’ya boyun eğmekte, aleyhine yöneltilen asılsız iddialar sebebiyle ideallerinden dönmemektedir. Ölümü bir ceza olarak değil bir yolculuk olarak değerlendirir. Yalnızca doğruyu arayan ve doğruların peşinden giden Sokrates son nefesine kadar bu prensibinden vazgeçmemiştir.
Franz Kafka – Dava
Kitabın ana karakteri Josef K.’in monoton hayatının bir gün kapısında kendisini tutuklamak için bekleyen polislerle bir anda değişmesi konu alınmıştır. Banka memuru olan Josef K. hiçkimseye karışmayan, yakın bir arkadaşı dahi olmayan, akşama kadar çalışan ve sıradan bir hayat yaşayan içine kapanık bir insandır. Bir gün kapısında beliren polisler herhangi bir gerekçe göstermeksizin Josef K.’i tutuklar ve cezası ölümdür. Ancak ortada bir mahkeme yoktur ve savunma yapmak mümkün değildir. Gittiği mahkemeler hep farklı yerlerde ve bomboştur. Suçunu öğrenmek için elinden gelen her yolu dener. Bürokrasiye karşı çabaladığı ile kalan Josef K. bir türlü hakkındaki isnadı öğrenemez. Etrafındaki kimse ona yardım etmez, edemez. Kendisinden başka herkes onun suçlu olduğunu düşünmektedir.
Franz Kafka Dava romanında bir güç figürü olarak Devleti esas almış, bürokrasiye karşı verilen anlamsız ve sonuçsuz bir mücadeleyi işlemiştir. Ortada adaletsiz bir karar mevcuttur ve fakat kendisine bu karara karşı hiçbir mücadele yolu sunulmayan kahraman da sonunda boyun eğmektedir. Oysa Josef K. zaten çoktandır kendisini içerisine hapsettiği küçük dünyasında tutsaktır. İdam metaforu ise bunun ayırdına varamamış olmasının cezası olarak okuyucuya sunulmaktadır.
Harper Lee – Bülbülü Öldürmek
Harper Lee Bülbülü Öldürmek romanını henüz dokuz yaşındaki Scout karakterinin ağzından anlatmaktadır. Kitapta ırkçılık ve buna dayalı eşitsizlik; iyiliğin ve kötülüğün, adalet anlayışının ırklara göre farklılık göstermesi konu alınıyor. İlk kez 1960’larda yayınlanan Bülbülü Öldürmek’te konu alınan ayrımcılık, eşitlik, özgürlük gibi kavramlar 60 yıl sonra bugün de hala güncelliğini koruyan ve tartışılan kavramlar olarak karşımıza çıkıyor.
Kitabın bakış açısından yazıldığı Scout karakterinin babası Atticus bir gün bir siyahinin davasını alır. Yaşadıkları kasaba olan Maycomb’da herkes kendisine tepki gösterir. Okulda da arkadaşları çocuklar Scout ve abisi Jem’le sürekli dalga geçerler. Ancak Atticus kasabalıların aksine kendisinden istenen bu savunmayı layıkıyla yerine getirmeyi görev edinmiş, çocuklarına da başlarını dik tutup yöneltilen sözlere aldırış etmemelerini söylemektedir. Suçlanan siyahinin idam edileceği bariz de olsa Atticus savunmasını yapmaktadır. Her ne kadar tüm deliller aksini gösterse de şüpheli jüri üyelerince suçlu bulunacaktır. Fakat Scout ve Jem için babaların üstlendiği bu görev eşitlik anlayışlarının şekillenmesinde büyük bir ders olacaktır.
Victor Hugo – Bir İdam Mahkumunun Son Günü
Kitabın yazımında Grene Meydanı’nda tanık olduğu bir idamdan etkilenen Victor Hugo daha 26 yaşındayken bu ünlü eserini kaleme almıştır ve takma bir ad ile yayımlamıştır. Romanda idam cezasına çaptırılacak olan mahkum cinayet ile suçlanmaktadır. Beş hafta sonrasında hakkında idam kararı alınan mahkum bu süreyi yalnızca ölümünü düşünmekle geçirir. Bu ise her geçen gün kendisini bu düşünceye mahkum ederek öldürmesine yol açmaktadır. Her saniyesini ölümünü düşünerek harcamakta ve ölüm korkusu tüm benliğini sarmaktadır. Süreç hem duygularını hem de insanlığa, hayata dair düşüncelerinin değişmesine sebep olmaktadır. Geride bıraktığı güzellikleri düşünmekten kendini alamayan mahkum artık her şeyin kıymetini daha iyi anlıyordur. Ailesini, ölümünü düşünerek iç konuşmalar yapar ve kitabı şekillendiren bu iç konuşmalar esasen topluma yöneltilen bir vicdan muhasebesidir.
Truman Capote – Soğukkanlılıkla
Truman Capote Soğukkanlılıkla kitabını Kansas’ın Holcomb kasabasında yaşanan cinayetlerden esinlenerek yazmıştır. Yazımı dört yıl süren bu kitabın oluşturulmasında Capote, ünlü Bülbülü Öldürmek romanının yazarı Harper Lee ile birlikte yolculuğa çıkar. Dört kişilik bir ailenin ölümüne sebep olan bu cinayet hakkında bölgede yaşayanlarla, polis şefiyle görüşmeler yürütür. Bir roman değil belgesel gibi, titizlikle araştırıp inceleme yapar. Romanın yazımı sürecinde katiller yakalanır ve onlarla görüşmeler gerçekleştirir. Bu görüşmelerde katiller işledikleri cinayeti Capote’ye anlatırlar. Kitapta katillerin profilleri, yakalanmadan önceki yaşamları, geçmişleri ve soruşturma ve yargılanma süreçleri okuyucuya sunulmaktadır. Kitap bu anlamda suçlu, suç, ceza ve cezalandırmanın amacı kavramları üzerine düşündürmektedir.
Tarafsız bir gözlem ile yazılan Soğukkanlılıkla 1959’da soğukkanlılıkla işlenen cinayetlerin aydınlatılmasını konu edinmiştir. Truman Capote kitabın yazımı sürecinde iletişime geçtiği katillerden birinin geçmişi ile kendi geçmişi arasında bağ kurmuş ve idamı beklerken kendisi de bunalıma girmiştir.
Ian McEwan – Çocuk Yasası
Kitap Yüksek Divan Aile Hukuku Dairesi hakimlerinden biri olan Fiona Maye’ın özel hayatında yaşadığı bir krizle başlamaktadır: Eşi Fiona’nın mesleki başarısına rağmen özel hayatındaki başarızlığı sebebiyle kendisini açık ilişkiye davet etmektedir. Fiona ise işlerindeki yoğunluk, alması gereken hayati kararların getirdiği stres ile başa çıkmaya çalışırken bu krizi çözmekte zorlanmaktadır. Kitabın ilk konusunu ilişki krizi, ikinci konusu ise mesleki yaşamı oluşturmaktadır. Fiona tedavisini reddeden bir çocuğun hayatına dair vermesi gereken kararda ikilemde kalmaktadır: çocuğun haklarına saygı mı göstermelidir yoksa hayatını mı kurtarmalıdır? Son kararın verilmesi için Fiona tıbbi uygulamayı reddeden çocuk ile görüşmeler yapmaya başlar. İkisinin de hayatını değiştirecek olan bu görüşmeler etik, psikoloji, felsefe, yasal düzenlemeler, iyi niyet gibi birçok konuda okuyucuyu düşündürmektedir.
Jacques Verge – Savunma Saldırıyor
Kitabın arka kapağı avukatların, yargıçların ve savcıların her davadan önce kendilerine kim olduklarını, neyi temsil ettiklerini, varlık nedenlerinin ne olduğunu sormaları gerektiğinden bahseder.
Yazar ilk olarak suç, yargılama, adalet kavramlarına dair tespitlerini ortaya koymaktadır. Savunmayı bir sanat olarak görür ve ceza davalarını uyum davaları ile kopuş davaları olarak tasnif eder. Bu tasnifin temeli sanığın toplumsal düzen karşısındaki tutumudur. Uyum davalarında sanık ile hakim arasındaki bu denge kurulabilirken kopuş davalarında sanık hukuki düzeni reddetmektedir. Yazar uyum davalarına örnek olarak Dreyfus, Challe davalarını; kopuş davalarına ise Sokrates ile Dimitrov’u vermektedir. Kitaba göre sanıklar uyum davalarında kafalarını kurtarırken kopuş davalarında davalarını kazanmaktadır. Ancak günümüz yaşantısında işler değişmekte, mahkemeler dört duvar arasından ibaret kalmayıp gözler önüne serilmektedir. Bu süreç uyum davaları ile kopuş davalarının bir arada görülebilmesine, tabir-i caizse sanıkların hem kafalarını kurtarmalarına hem de davalarını kazanmalarına olanak tanımaktadır.